Oturdum. Uzun uzun düşündüm. Uzun uzun düşünmeme neden olanlar için üzüldüm. Üzülmenin de ötesinde, sanki birileri içimde önce kibrit çaktı, sonra o kibriti zaten yanan büyük bir yangının ortasına fırlatıp aldanmama neden oldu. Bu yangın, yalnızca kendini ısıtıyor, kendini eğlendiriyor. Duvarlarımı eritiyor, beynimin içine yankı yapıyor. Hem yakıyor hem aydınlatıyor: Anıları, güzel olanları… Ben de geçici bir mutlulukla seyrediyorum olmuş olanları. Daha fazla anıyı hatırlamak, izlemek için bir kibrit de ben çakıyorum Kibritçi Kız misali; ama daha gerçek. Yanmaya razıyım, yeter ki aydınlansın kafam; yeter ki sönmesin görüntüsü geçmişin. Gülüşler, yaşanılası günler… Her kibrit çakışımda uyuşuyor zihnim ısıdan; fakat ben yılmıyorum. Yandıkça mutlu oluyorum; yandıkça, yansımaları görebilmenin hazzına gömülüyor, düşüyorum gerçeklikten. ‘’Ya kibrit biterse, ya sönerse bu ateş?’’ diye tedirgin oluyorum. ‘’Meğer beni kavuran şeyler mutlu ediyormuş beni’’ diye yanılıyorum. Ve bu yanılgıdan inanılmaz memnunum. Acı değil; melankoli hiç değil! Gerçekle düşün ilişkisini kıskanan geçmiş… Hem gerçek hem düş oluyor, yakıyor, yanıyor, kaybolmuyor. Kaybolmuyorum ne yazık ki! Biliyorum, hiç bir zaman da çaresi olmayacak kaybolmayışımın.
Nil Kızılırmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.