İki arada bir derede kalmak mı? Keşke durduğum yer öyle bir dere kenarı olsaydı. Şimdilerde iki arada bir uçurumdayım. Dere akar gider ama uçurum bir yere gitmez. SON'dur, NET olandır, hatta olmaması gereken! Şimdi ne mi yapayım? Hani insan ancak uçurumun kenarında kanatlanırmış; yok öyle bir şey.Benim durduğum rüzgarsız, kuru, duru bir uçurum çünkü.Önce cazip gelir, durur otururum bu uçuruma.Sonra kaybedeceklerimle kazanacaklarımı ödeştiririm sıfıra varmak için.Yani şimdiye dek öyle yapardım; ama şimdi yara almış bir geminin kaçınılmaz sonundayım. Yapacak iki şey var yine; ya gemiyi terk etmek, ya da öylece durup batana kadar gemide güvenle, umutla, avuntuyla beklemek; belki filikaları kaçırmazlar bu defa diyerek.Oysa şimdi atlayıp gemiden kendini sahile vurmak var.Lakin ne gücüm ne sabrım yetmez buna.E, gemide bekleyip hem geminin hem kendi batışımızı izlemeye de yetecek tahamülüm ve cesaretim de yok! Zaten gemileri de sevmem ben; yelkenli yelkensiz hiç fark etmez başımı döndürür hep. Yaklaşmam, uzaktan izlemek keyif verir de yaşamak istemem hiç! Ama her seferinde de bir güvertede hayal kırıklarıma olta atarken yakalrım kendimi. Ve her seferinde, dünyada, neden her durumda üçüncü bir alternatifin olmadığına kızarım. Neden her iki ucu sivri olur ki bıçaklarımın derim hep. Hangisi daha az yaralar, hangi durum daha az... Ki zaten bir ucunda denendikten sonra diğer duruma yaralı ve bir sıfır yenik başlarsın. Ve o zaman anlarım ki daha başlarken sola bir sıfır atmayı hep unuturum!
nil kızılırmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.