2003’te yazdığım bu yazıya ulaştım eski mektuplarım arasındanJ
Bütün renkler bir ışık içinde heyecanlı bir parlaklıkla çıkar karşımıza. Ama öyle bir renk vardır ki içlerinde… Hayatın tüm evresinde karşımızda hatta içimizdedir.
Kırmızı…
Bütün duyguların en belirgin olanları hep onda saklıdır. Kimi zaman masumiyet, kimi zaman cesaret, kimi zaman tutku… Daha birçoğu…
Sevdiğinin titrek dudaklarına gizlenir bazen kırmızı. O zaman tutku olur adı. Ya da toy bir gencin,
İlk aşkı karşısında utanan yüzüne serpilir. O zaman masumiyettir artık.
Hayattan yorgun düşmüş, tüm canlılığımızı yitirmiş bir halde dolaşırken sokaklarda, bir çiçekçide, üstüne çiğ düşmüş bir karanfilde rastlarsın bu kez. Karanfildeki kırmızının coşkunluğu size de yansır ve unutursunuz tüm yorgunluğunuzu.
Bir de acı bir sahneden sonra içilen bir kadehte buluşursunuz onunla. Kırmızıyı yudumlarsınız her seferinde. Fakat tüm bu olumlulukların yanında tüm acımasızlığıyla da çıkabilir karşınıza yerde yatan yaralının kanayan yarasını görünce. Feryattır artık kırmızı; acıdır, kindir.
İşte hep bu yüzdendir kırmızının vazgeçilmezliği. İyide de vardır, kötüde de… Ya da hepsi onun içinden gelir.
Bana göre cesarettir kırmızı. Meydan okumaktır. Ve de renklerin en asili, en soylusudur!
nilkzlrmk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.