17 Şubat 2012 Cuma

ONLARIN SESİ / TARSUSUN SESİ KÖŞE YAZISI


Dün Siyaset Meydanı’nı izledim. İki önemli mizah ustası Hasan Kaçan ve Latif Demirci karikatürcülüğü ve mizahı konuşuyordu. Elbette seyirci kitlesi de vardı. Konuşma bitince seyirciler ‘’konu ile alakalı’’ sorular soracaktı. Yani normalde format buydu. Fakat tüm program boyunca beni hayretler içinde bırakan tek şey bizim konuşma ve ifade ‘yeteneksizliğimiz’ oldu. Mikrofonu her eline alan özellikle tembih etmiş gibi konuya teğet bile geçmeyen şeylerden bahsettiler ve alakasız sorular sordular: ‘’Sizce Tayyip Erdoğan iyi biri midir? Hasan Kaçan yancı mıdır? Deniz Gezmişler boşuna mı mücadele vermiştir? 1915’te Ermeni nüfusu kaçtı? Ve benzeri… ‘’ Daha benzeri birçok alakasız ve uzmanlık alanı dışında sorular… Tabi Hasan Kaçan en son dayanamayıp ve de haklı olaraktan: ‘’Yahu bunu ben nerden bileyim bana niye soruyorsun?’’ dedi. Başta güldüm bu trajik-komik manzaraya. Sonra yavaştan sinirlenmeye başladım. En son ki duygu durağım da empati oldu. Öyle ki oraya gelenler yani aslında ‘’biz’’  ne mizahı konuşmaya gelmişlerdi ne karikatürün gelmişini geçmişini… Bu insanlar açlardı. Konuşma açlığı vardı çok bariz. Siyaset Meydanı diye bir program vardı ve orada el kaldırana mikrofon veriyorlardı. Önemli olan buydu. Bu, açlığı yatıştırmak için verilen iyi bir şanstı. İnsanlar her türlü rahatsızlıklarını dile getirmeye başlıyorlardı. Alakalı olsun olmasın ne fark ediyordu ki. O bir kez söylesin yeterdi. Başı kapalıydı bilmem kaç yılında, bu yüzden okuldan atılmıştı. 1915’teki Ermeni nüfusu ile şimdi arasında bir fark vardı, bu onu rahatsız ediyordu. Ateistti bunu kimse kabul etmiyordu. Üniversiteye gidememişti ama onun üniversiteye gitmiş bir arkadaşı vardı; onun akıl hocası oydu. Diğeri şöyleydi; öteki böyleydi… Ve hepsi de bir cevap bekliyordu birilerinden. Hani filmlerde bir yakını ameliyat olurdu ve kapıda beklerdi herkes. Sonra ameliyat odasından ilk çıkan doktora ani bir refleksle ‘’ne oldu doktor bey, durum ne?’’ diye koşarlardı ya. Burada tek fark artık ameliyat odasından kim çıkarsa çıksın direkt yakasına yapışıyorlardı. Doktormuş, hasta bakıcıymış, hemşireymiş görmüyordu ki. Hepsi olan bitenleri izlemekten sersemlemiş başı dönmüş sağa sola çarpar gibi çarpıyordu soruları. Vahim dediğim de buydu.
Sonra biraz daha düşündüm belki dedim birileri tarafından fark edilmek, birilerinin onları önemsemesini hatta kendilerini gerçekleştirmek istiyorlardı. Gözümü kapatıp dinledim biraz. Tüm önyargılarımı sildim. Görüntülerini belleğimden atıp öyle dinlemeye çalıştım. Sanki bir grup ergen, her biri ayrı telden çalıyor, her biri ergenlik dönemi karmaşasının o kısır döngüsüne düşmüş gibiydi. Ha üstelik hiçbirinin de birbirine tahammülü yoktu.  Ortaokul sıralarında hani hocaya soru sorardık diğeri sırf ‘’ben muhalefetim’’ ; çünkü ergenliğe girmek üzereyim havasında ‘’ne alakası var o öyle değil’’  diye tepki verirdi ya aynen öyleydi ortam; hiçbir farkı yoktu.
‘’Benim güzel halkım, benim zavallı halkım, benim hem ezen hem ezilen ve bu ikisi arasında kendisine bir yer edinemeyen halkım. Benim mikrofonda kurduğu bir cümleyle onca yılın bünyesini gerçekleştirdiğini düşünen halkım’’ dedim sonra.
Sonra biraz daha zorladım kendimi. ‘’Sen’’ dedim kendime, sen orda olsaydın ve o mikrofon sana verilseydi ne derdin ki ne sorardın? Acaba buradan yazdığım kadar kolay mıydı her şeyi unutup tek bir konuya odaklanmak ve sanki gelmiş geçmiş en büyük derdimiz mizahın teknoloji ile zıt mı yoksa paralel mi gitmesiymiş gibi kanıksamak? Her halde bende bu yazdıklarımdan bahsederdim dedim tam da. Kocaman bir roman ve herkes romanın bir bölümüne takılmış kurcalıyor kanımca. Ya siz? Ne söylemek isterdiniz ki? Belki de her birimiz yeni bir roman yazacak kadar konuşmaya ihtiyaç duyuyoruzdur. Neresi olursa olsun, konu ne olursa olsun, kendi düşüncelerimizin reklamını yapmak belki de bir nebze terapi bizim için.
Velhasıl; kızmaktan vazgeçtim, gülmekten de hatta empatiden de. Sadece ‘’onlar gibi’’ olmayıp ama yine de ‘’onlardan’’ olma çabası içindeyiz hepimiz de. Hepsi bu!
Nil kızılırmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.