Merhaba sevgili Tarsuslu olanlar ve olmayanlar. Bu hafta
size fakülteden arkadaşım Müjde Ağır’ın memleketi Adana için yazdığı yazıya
nazire yaptığım yazıyı paylaşacağım:
Pencereden baktım
ve aklıma çok kısa bir cümle geldi; Tarsus… Neler var dedim bu mozaiğin içinde.
Evet Tarsus başlı başına tarih, kültür, yerellik, sıcaklık ve darlık karışımı
bir labirent dedim sonra. Ve kuş bakışı baktım bize, nasıl göründüğümüze. Şimdi
gördüğüm manzarayı aktarıyorum sizlere:
Tarsus’ta eğer
öğrenciysen öyle pek lümpen anıların olmaz bu acele okul yıllarında. En fazla okul
çıkışları ışıklı barlar sokağına takılırsın; 200-500 yıllık evlerin restore
edilip de gençlere bodrum sokaklarını aratmadığı yerdir burası. Binlerce yıllık
tarihi, ihtilalden kalmış anıları bir çay, kahve ile buluşturur bu sokak.
Üniversite
öğrencileri iner bazen çarşıya garip şekillidir bu gençler bir Tarsusluya göre.
Kimine göre ‘’gereği yoktur’’ onların, kimine göre ‘’o ne biçim giyiniştir’’, kimine göre ‘’hımm
kim bilir neler yapıyordur bunlar’’, kimine göre ‘’ah, benim çocuğum da el
ilinde böyle okuyor’’dur. Kimine göreler bazen dedikodudan bir tebessüme kadar
gider; fakat son zamanlarda yavaş yavaş kabullenmektedir üniversite
öğrencileriyle yaşamayı.
Esnafı vardır
Tarsus’un; kurnaz, sıcak, samimi… Küçük ve şirin bir yer diye nitelendirildiği
gibi Tarsus’ta herkes birbirini tanır. Hatta esnaflar lakaplarıyla anılırlar
çoğu kez: Eskici Manav, Beyaz Rüstem, Çerçici Ali… Hem Tarsus’ta pek rastlanmaz
yol tarifi soranlara. Her yer yakındır birbirine ve zaten ‘’mecburiyet
caddesi’’ vardır onun; Yarenlik Alanı diye. Nereye gitmek istersen bu aşağı
yukarı 500m. Uzunluğundaki Yarenlik Çarşısından geçmek zorundasın. Yol boyu
banklarda, kafeteryalarda oturan, evinde sıkılıp iki insan izlemeye çıkan
meraklı bakışlar arasından, bütün yayaların anlaşmış gibi bir araya geldiği bu
çarşıdan geçer gidersin bir podyum havasında. Her türlü insanın ofsayt çizgini
yakaladığı yerdir burası. Telefonla bile ulaşamadığın yakınını burada
bulabilirsin.
Öyle pek
adliyelik olaylara rastlanmaz bu tarihi yerde. Suç oranının azlığından
demeyeyim de herkes adaletini kendi aralarında görür burada! Tamamen sağı,
solu, ortancası da yoktur hem. Herkes aynı anda rahatsız olur bir şeylerden ve
sıkı bir halk örgütlenmesi vardır. Sahip çıkar değerlerine.
Dolmuşçuları da
sakindir otobüsçüleri de. Öyle diğer Çukurova illeri gibi atarlı değildir
şoförler. Herkes kendi halindedir.
Yarı ölümlüdür bu
şehir. Gündüzleri herkes sosyaldir; baleye de gider, tenis de oynar, sergileri
de gezer… Ama akşam 8’ de kimseyi bulamazsın sokaklarda; artık ölüdür. Dışarda
olanlar da özellikle kadınsa pek de iyi niyetle bakılmaz, kabullenilmez, kalın
perdeyle bakar bu yüzden. Şaşırtıcı bir çelişki vardır gündüz insanıyla akşam
insanı arasında.
Sabit fikirlidir
Tarsuslu. Eğer yönetime birini seçtiyse başka bir renge gerek yoktur; o
soluncaya dek kâfidir; kabullenemez, benimseyemez başkasını.
Bir Tarsuslu,
Tarsuslu olmayanı kolayca ayırt edebilir. Yabancıdır o. Önce dikkatle süzülür,
rahatsız edilene kadar bakılır, incelenir ve soru yağmuru başlar. Hazır bir
savunma mekanizması vardır dışardan gelene. Hafif kıskançlık dolu bir
savunmadır o.
Sosyetesi de
yoktur Tarsus’ta avamı da bir tiyatro salonunda. Herkes birbirinin akrabası,
köylüsü, muhabbetlisidir sonuçta.
Mersinli değildir
asılda, resmiyette Mersin’e bağlı olsa da. O Tarsus’tur; fark edilmek ister, il
olmak ister Mersin olmak istemez Adana olmak istemez.
Eski çağdan miras
kalmış olsa da günümüz kültüründen hiç geri kalmak istemeyen çelişkiler
yumağıdır kısaca. Bazen hem Tarsuslu olmak istersiniz hem kaçıp gitmek buradan
…
Nil kzlrmk- tarsusun sesi köşe yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.