6 Şubat 2012 Pazartesi

Tarsus Bana Bakıyor Bugün



Merhaba sevgili Tarsuslu olanlar ve olmayanlar. Bu hafta size fakülteden arkadaşım Müjde Ağır’ın memleketi Adana için yazdığı yazıya nazire yaptığım yazıyı paylaşacağım:
     Pencereden baktım ve aklıma çok kısa bir cümle geldi; Tarsus… Neler var dedim bu mozaiğin içinde. Evet Tarsus başlı başına tarih, kültür, yerellik, sıcaklık ve darlık karışımı bir labirent dedim sonra. Ve kuş bakışı baktım bize, nasıl göründüğümüze. Şimdi gördüğüm manzarayı aktarıyorum sizlere:
     Tarsus’ta eğer öğrenciysen öyle pek lümpen anıların olmaz bu acele okul yıllarında. En fazla okul çıkışları ışıklı barlar sokağına takılırsın; 200-500 yıllık evlerin restore edilip de gençlere bodrum sokaklarını aratmadığı yerdir burası. Binlerce yıllık tarihi, ihtilalden kalmış anıları bir çay, kahve ile buluşturur bu sokak.
     Üniversite öğrencileri iner bazen çarşıya garip şekillidir bu gençler bir Tarsusluya göre. Kimine göre ‘’gereği yoktur’’ onların, kimine göre  ‘’o ne biçim giyiniştir’’, kimine göre ‘’hımm kim bilir neler yapıyordur bunlar’’, kimine göre ‘’ah, benim çocuğum da el ilinde böyle okuyor’’dur. Kimine göreler bazen dedikodudan bir tebessüme kadar gider; fakat son zamanlarda yavaş yavaş kabullenmektedir üniversite öğrencileriyle yaşamayı.
     Esnafı vardır Tarsus’un; kurnaz, sıcak, samimi… Küçük ve şirin bir yer diye nitelendirildiği gibi Tarsus’ta herkes birbirini tanır. Hatta esnaflar lakaplarıyla anılırlar çoğu kez: Eskici Manav, Beyaz Rüstem, Çerçici Ali… Hem Tarsus’ta pek rastlanmaz yol tarifi soranlara. Her yer yakındır birbirine ve zaten ‘’mecburiyet caddesi’’ vardır onun; Yarenlik Alanı diye. Nereye gitmek istersen bu aşağı yukarı 500m. Uzunluğundaki Yarenlik Çarşısından geçmek zorundasın. Yol boyu banklarda, kafeteryalarda oturan, evinde sıkılıp iki insan izlemeye çıkan meraklı bakışlar arasından, bütün yayaların anlaşmış gibi bir araya geldiği bu çarşıdan geçer gidersin bir podyum havasında. Her türlü insanın ofsayt çizgini yakaladığı yerdir burası. Telefonla bile ulaşamadığın yakınını burada bulabilirsin.
     Öyle pek adliyelik olaylara rastlanmaz bu tarihi yerde. Suç oranının azlığından demeyeyim de herkes adaletini kendi aralarında görür burada! Tamamen sağı, solu, ortancası da yoktur hem. Herkes aynı anda rahatsız olur bir şeylerden ve sıkı bir halk örgütlenmesi vardır. Sahip çıkar değerlerine.
     Dolmuşçuları da sakindir otobüsçüleri de. Öyle diğer Çukurova illeri gibi atarlı değildir şoförler. Herkes kendi halindedir.
     Yarı ölümlüdür bu şehir. Gündüzleri herkes sosyaldir; baleye de gider, tenis de oynar, sergileri de gezer… Ama akşam 8’ de kimseyi bulamazsın sokaklarda; artık ölüdür. Dışarda olanlar da özellikle kadınsa pek de iyi niyetle bakılmaz, kabullenilmez, kalın perdeyle bakar bu yüzden. Şaşırtıcı bir çelişki vardır gündüz insanıyla akşam insanı arasında.
     Sabit fikirlidir Tarsuslu. Eğer yönetime birini seçtiyse başka bir renge gerek yoktur; o soluncaya dek kâfidir; kabullenemez, benimseyemez başkasını.
     Bir Tarsuslu, Tarsuslu olmayanı kolayca ayırt edebilir. Yabancıdır o. Önce dikkatle süzülür, rahatsız edilene kadar bakılır, incelenir ve soru yağmuru başlar. Hazır bir savunma mekanizması vardır dışardan gelene. Hafif kıskançlık dolu bir savunmadır o.
     Sosyetesi de yoktur Tarsus’ta avamı da bir tiyatro salonunda. Herkes birbirinin akrabası, köylüsü, muhabbetlisidir sonuçta.
     Mersinli değildir asılda, resmiyette Mersin’e bağlı olsa da. O Tarsus’tur; fark edilmek ister, il olmak ister Mersin olmak istemez Adana olmak istemez.
     Eski çağdan miras kalmış olsa da günümüz kültüründen hiç geri kalmak istemeyen çelişkiler yumağıdır kısaca. Bazen hem Tarsuslu olmak istersiniz hem kaçıp gitmek buradan …
Nil kzlrmk- tarsusun sesi köşe yazısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.